Afaki: Göz içinde lensin bulunmaması durumudur. Doğuştan olabileceği gibi ameliyatlardan sonra bu durum ortaya çıkabilir. Gerektiğinde göz içine yapay lens yerleştirlerek bu durum düzeltilebilir.
Akomodasyon: Göz içi lensinin şekil değiştirme (konveksite derecesi) yeteneğine bağlı olarak gözün değişik mesafelere bakma anında gösterdiği uyumdur.
Ametropi: Görüntünün retinaya tam odaklanamaması sonucunda ortaya çıkan görme bozukluğudur. Miyopi, hipermetropi veya astigmatizma olmak üzere değişik türdeki tüm kırma kusurları bu hastalık grubu içine girer.
Aniridi: Doğuştan veya travma sonucunda gelişen irisin yokluğu veya kaybı halidir
Anizokori: Travma veya hastalık sonucu iki gözün göz bebekleri arasındaki boyut farkıdır.
Anizometropi: Her iki göz arasında kırma gücü farkıdır.
Anoftalmos: Doğuştan veya travma, enfeksiyon gibi çeşitli edinsel sebeplere bağlı olarak gelişen tek veya iki gözün bulunmaması halidir.
Antioksidan: Oksidayonu önleyerek göze zarar veren oksijen radikallerinden koruyan moleküllerdir. Bazı vitaminlerin (beta karoten, B ve C vitamini) antioksidan özellikleri bulunduğundan özellikle yaşa bağlı maküla hastalığından koruyucu olduğu düşünülmektedir.
Argon laser: Mavi (488 nm) ve yeşil (514 nm) dalga boylarında ışık veren argon gazının kullanıldığı laserdir. Adına argon laser trabeküloplasti (ALT) denilen yöntemle glokom hastalarında göz içi sıvısının trabeküler ağdan drene olması için dokuda emilim kanalları açılır. Ayrıca diyabetik retinopati hastalığında vitreus içine kanamaları durdurmak için yeni oluşmuş damarları ısı etkisiyle yakarak tıkar. Bu işlemin gerçekleşmesi argon ışığının alyuvarlardaki hemoglobin adlı pigmenti tanıması sayesinde olur.
Arkus senilis: Korneanın etrafını halka veya yay gibi kuşatan opaklaşma halidir. Yaşlanmaya bağlı yağ granüllerinin korneada birikmesi veya ara maddenin dejenere olması sonucunda oluşur.
Arpacık: Göz kapağı kenarındaki foliküllerin içinde bulunan Zeis bezinin irinli iltihabıdır.
Astigmatizma: Gözün bir tür kırma kusurudur. Göze gelen ışınların retinada tek noktada odaklanması gerekirken bir çizgi şeklinde düşmesine denir. Bunun sebebi kornea veya göz içi lensinin yüzeyindeki yapısal düzensizliktir. Kişide bazı açılarda doğadaki objeler sağlıklı kişilere göre daha eğri algılanır.
Az görme: Görmenin yasal körlük denen %10’un (20/200) altına düşmesi halidir.
Binoküler vizyon: Her iki gözün retinasına düşen iki ayrı görüntünün beyinde arka lobta (oksipital) bulunan görme korteksinde tek bir görüntü olarak algılanmasıdır.
Bipolar hücreler: Retinadaki iki farklı hücre grubundan fotoreseptör hücreler ile ganglion hücreleri arasında ortada bulunan ve bu nedenle iletişim köprüsü görevi üstlenen hücre grubudur.
Biyomikroskop: Yarıklı lamba da denilen gönderdiği ışık yardımıyla hastanın göze ait tabakalarını ve yapılarını inceleyen özel mikroskoptur. Her göz muayenesinde bu cihaz kullanılır ve her iki göz ayrı ayrı incelenir. Hastanın bu işlem için cihazın çene ve alın bölümüne yaslanması ve gözlerini kırpmadan karşıya bakması ve göz doktorunun direktiflerine uyması gerekir. Biyomikroskop özellikle gözün ön kısımlarını göstermekte başarılıdır.
Blefarospazm: Merkezi sinir sistemi hastalığına bağlı olarak hastanın göz kapaklarını istemsiz biçimde aşırı biçimde kırpması ve kapalı tutması eğilimidir. Bu durum bazen göz kapaklarında spazm yapacak boyutlara ulaşır ve kişi bu süre boyunca görmesini kullanamaz.
Bowman membranı: Kornea dış yüzde tek sıralı epitelyum hücre tabakası altındaki bulunan çok ince bağ dokusu katmanıdır.
Bruch membranı: Retinada fotoreseptör hücrelerle onun altında koriokapilaris damarlarından zengin koroid tabakasını ayıran bağ dokusu özelliğindeki zarımsı ince katmandır. Bu tabaka özellikle yeni damar oluşumlarının (neovaskülarizasyon) görüldüğü yaşa bağlı maküla hastalıklarında zarara uğrar.
Dakroadenit: Gözyaşı bezlerinin iltihabıdır. Gözde yaşarma, kapaklarda şişlik, düşüklük ve kızarıklık ile göz çevresinde ağrı oluşur.
Dakrosistit: Nazolakrimal kesenin iltihabıdır. Beraberinde sıklıkla gözyaşı toplayıcı kanalların darlığı ve tıkanıklığı vardır. Gözde aşırı sulanma, yapışıklık, ağrı ve rahatsızlık hissi ile kapaklarda şişlik tariflenir.
Dakrostenoz: Göz yaşını topaayarak burun içine boşaltan toplayıcı kanalların daralması durumudur. Bu durumda geriye doğru gözyaşı birikeceği için gözde aşırı sulanma ve yapışıklıklar ortay çıkar.
Descement membranı: Korneada stroma ile endotel arasındaki bağ dokusu özelliğindeki zarımsı tabakadır.
Dilate pupil: Gözdeki dilatör kasının kasılmasına bağlı pupil denilen göz bebeğinin genişlemesidir. Normal şartlarda loş ışıkta göz bebeği genişler. Midriyatik veya sikloplejik göz ilaçları da göz bebeğini büyütür. Bazen künt travma sonucunda göz bekleri dilate hal alabilir.
Diopter: Göz içi lensinin kırma gücüdür.
Diplopi: Objelerin yatay veya dikey eksende çift görülmesidir.
Diyabetik retinopati: Uzun süreli diyabete bağlı retinadaki patolojik değişikliklerdir.
Dk/t: Bir lensin oksijen geçirme derecesini gösteren ölçümdür.
Drusen: Retina pigment epiteli ile koroid tabakası arasındaki Bruch membranında sarı beyaz renkli bir madde birikimidir. İlleri yaşlardan itibaren oluşmaya başlar. Değişik türde olanları vardır ve bazıları maküla dejenerasyonunun habercisidir.
Ektropiyon: Göz kapağı kenarının dışarıya dönmesidir. Yaşlılarda bu duruma sık rastlanır. Gözde kuruma, yaşarma ve irritasyona sebep olur.
Eksimer laser: Bir bilgisayar programı yardımıyla korneada çizikler oluşturularak optik kırıcılığı düzeltme yöntemidir. Sahip olduğu teknolojiye bağlı değişik cihazlar ve farklı tedavi yöntemleri mevcuttur.
Eksotropi: Bir göz bir cisme normal bakarken (fiksasyon) diğer gözün dışa kayması (lateral deviasyon) halidir.
Ekstraoküler kaslar: Göz küresini her yöne hareket ettiren sayıları altı adet olan kaslardır. Dördü rektus kası, diğer ikisi ise oblik kası olarak adlandırılır.
Emmetrop: Gözün kırma yeteneğinin tam ve doğru olduğu durumdur.
Enoftalmus: Gözün göz küresi içinde normalden daha fazla girmiş olması halidir. Bu durum doğuştan olabileceği gibi bazı enfeksiyonlar ve travma sonrası da gelişebilir.
Entropiyon: Göz kapağı kenarının içeriye dönmesidir.
Episklera: Skleranın dış katmanında konjunktivaya bağlandığı bölgedir.
Episklerit: Episklera bölgesinin iltahaplanmasıdır. Bazı otoimmün hastalıklarda görülebildiği gibi bazı durumlarda neden kolay ortaya çıkarılamaz. Gözde pembe renk, ağrı, rahatsızlık hissi, ışığa duyarlılık ve yaşarma görülür.
Esotropi: Bir göz bir cisme normal bakarken (fiksasyon) diğer gözün içe kayması (nasal deviasyon) halidir.
Fako: Katarakta bağlı gözün içinde bulunan ve fonksiyonunu kaybetmiş lensin ultrasonik vibrasyon gücü verilerek parçalanması yöntemidir. Günümüzde çok yaygın kullanılan cerrahi yöntemdir.
Floater: Vitre içinde yüzen cisimlere bağlı retinada nokta veya örümcek ağı tarzı görüntülerin oluşmasıdır.
Floresein: Alkali maddelerle temas ettiğinde parlak sarı yeşil ışık veren maddedir. Kurugöz hastalığında korneadaki lezyonu göstermek için uygulanır. Ayrıca damardan verilmek üzere hazırlanmış steril ampülleri de retina anjiografisinde kullanılır.
Floresein anjiografisi: Göz dibindeki damar lezyonlarını görmek ve kayıt etmek amacıyla yapılan bir teşhis yöntemidir. Bunun için koldaki toplardamarlardan floresein adlı madde enjekte edilir. Kısa sürede retinal damarlara ulaşır ve bu damarlar boya yardımıyla görünür hal alır. Bu esnada çekilen seri fotograflar yardımıyla görüntüler toplanır ve sonra analiz edilir. Retina damar hastalıklarının teşhisi için değerli bir yöntemdir.
Fotofobi: Işığa bakamama halidir. Çoğu zaman bir iltihaplanma bulgusu olarak yorumlanır.
Fovea: Makülanın en ortasındaki çukurdur. Burası fotoreseptör hücreler olan rodlardan çok zengin olup, damar yapısından yoksundur. Bu sayede gözün en keskin görmesi burada oluşur.
Fundus: Göz dibi bölgesinin adıdır.
Fundoskopi: Oftalmoskopi cihazıyla retina, optik disk ve retina damarlarının incelenmesidir.
Glokom: Göz içi basıncının artmasıyla başlayıp, ilerlediğinde retinal sinir lifi ve optik sinir hasarına kadar gidebilen körlüğe sebep olan ciddi bir hastalıktır. Yetişkinlerde daha sık olmakla birlikte çocukluk çağına ait türleri vardır. Günümüzde etkili ilaçlarla hastalık kontrol altına alınmakla birlikte bazı durumlarda cerrahi yöntemler uygulanır.
Gonyoskopi: Göz içi sıvısının emildiği yer olan iridokorneal açıyı içinde aynalar ve lenslerin olduğu özel bir cihazla kornea üzerine konularak izlemeye imkan veren bir muayene yöntemidir.
Görme alanı: Sabit bir noktaya bakarken gözün görebildiği görüş alanı.
Göz içi lensi: Korneayı aşıp gözün içine giren ışınları retina yüzeyinde toplamak için gözün içinde, irisin hemen arkasında bulunan, bikonveks yapıda, şeffaf, bağlı bulunduğu lifler yardımıyla objeleri görebilmek için şekil değiştirerek kırıcılığı değiştirebilen doğal merceklerdir.
Göz kapağı: Korneyı koruyan, göze giren ışık miktarını ayarlayan, gözyaşı filminin oluşmasını sağlatan dışı yumuşak deri ile kaplı içerisinde kaslar ve salgı bezleri bulunan yardımcı organdır.
Hifema: Gözün ön kamarasında travmaya bağlı kan birikmesi halidir. Çıplak gözle veya biyomikroskopla bakıldığında kornea arkasında iris önünde yere paralel çizgi şeklinde kan varlığı izlenir.
Hipermetrop: Göze ait kırma kusurudur. Göze gelen ışınların retina arkasında odaklanması sonucunda bulanık görme oluşur .
Horner Sendromu: Baş bölgesinin trvamasına bağlı sempatik sinir hasarı gelişerek tek taraflı göz bebeğinin küçülmesi (miyozis), göz kapağının düşmesi (pitozis) ve yine aynı tarafta yüzün terlemesinin azalması durumudur.
Humor aköz: Gözün içinde ön bölümünde bulunan göziçi sıvısıdır. Siliyer cisim denilen göz içi dokularında yapılıp göz içi dolaşımına çıkan bu sıvı trabeküler ağ denilen kornea ile irisin birleştiği bölgeden emilerek göz içi dolaşımını terk eder. Bu sıvının görevi gözün ön kamarasına gereken şekli verirken, özellikle korneanın alt katmanlarına ve göz içi lensine gereken besin desteğini sağlar.
İntraoküler basınç: Göz içi sıvısının bir kapalı küre olan gözün içinde oluşturduğu basınçtır.
İris: Göze rengini veren ve göze giren ışığı göz bebek aralığını küçülterek veya büyülterek kontrol eden gözün yardımcı organıdır.
İritis: İrisin iltahabıdır.
İOL (intraoküler lens): Gözün içindeki doğal lensin yerini ameliyatla değiştirerek alan kırma gücü olan plastik türevli materyaldir.
Katarakt ekstraksiyonu: Işığı kırma ve geçirme özelliğini opak renk alarak kaybetmiş ve bozulmuş göz içi lensinin ameliyatla çıkarılmasıdır. Günümüzde daha çok tercih edilen ekstrakapsüler yöntemde lensin dış kapsülü yerinde bırakılır. Intrakapsüler yöntemde ise lensin bütünü çıkarılır.
Kavernöz sinüs problemi: Kafatasının tabanında karotid arter ile beyin sinirlerinin sıkı komşulukta olduğu bir bölgede ortaya çıkan tümör, anevrizma veya damar tıkanmasına bağlı olarak göz şikayetleri izlenir. Bunlar konjunktivada ödem (kemozis), göz küresinin dışarıya doğru hafif yer değiştirmesi ve göz ve göz kapak hareketlerinde bozukluktur.
Kemozis: Konjunktivanın ödemli hal almasıdır. Konjunktiva kendine has parlaklığını kaybeder, sulu gevşek hal alır. En çok alerjik durumlarda görülür.
Keratit: Enfeksiyona veya çok farklı sebeplere bağlı gelişen kornea iltihabıdır.
Keratokonjunktivit: Hem korneanın hem de konjunktivanın iltihabıdır.
Keratokonjunktivitis sicca: Kuru göz hastalığının diğer adıdır.
Keratokonus: Korneanın sahip olduğu doğal bombeliğini kaybetmesi ve incelmesi durumudur. Kalıtsal olduğu düşünülür. Sıklıkla 15-20 yaşlarında ortaya çıkar ve giderek ilerler. Tek gözde olabildiği gibi her iki gözü de tutabilir. Eğer tanısı erken konur, özel kontakt lenslerle tedavisi yapılırsa ilerleme durdurulur veya yavaşlatılır.
Keratometri: Kornea kurvatürünün ölçülmesi yöntemidir.
Keratoplasti: Kornea görev yapamaz duruma geldiğinde tek tedavisi kornea naklidir. Keratoplasti denilen bu ameliyatla kadavr (ölü) olan vericiden 6–9 mm çapında daire şeklinde bir kornea dokusu çıkarılarak alıcının hasta kornea dokusu ile değiştirilir.
Koloboma: Doğuştan bir organın bir kısmının tam teşekkül etmemiş olması durumudur. En çok iriste, bazen göz kapağında ve nadiren gözün arka kısmındaki oluşumlarda görülür.
Konlar: Keskin ve renkli görmenin gerçekleştiği retinada bulunan ışığa duyarlı fotoreseptör hücreleridir.
Konjunktiva: Gözün kornea haricinde dış çevreye bakan tüm dış yüzünü ve göz kapak içini örten transparan muköz membran özelliğinde yapıdır.
Konverjans: Göze yaklaşan cisimleri takip etmek için göze ait eksternal kaslar yardımıyla bakabilme yeteneğidir.
Kornea: Gözün dış yüzünde renkli kısmın üzerine gelen kubbe tarzındaki alandır. Buranın düzenli ince anatomik yapısı ışığı mükemmelce geçirmeye ve güçlü oranda kırmaya imkan sağlar.
Korneal abrazyon: Travma, yabancı cisim etkisi veya kontakt lens kullanmaya bağlı korneanın dış yüzündeki epitelyum tabakasının hasara uğramasıdır.
Korneal distrofi: Kalıtsal hastalıklara bağlı olarak kornanın transparan düzgün yapısının kaybolduğu bir grup hastalıktır. Bulanık görme, ışığa bakmada aşırı hassasiyet dışında bazen ağrı, yabancı cisim hissi gibi ek şikayetler de görülür.
Korneal erozyon: Korneada önceden geçirilmiş hasarların veya hastalıkların tekrarlayarak daha derin lezyonların oluşmasıdır. Kalıcı hasarlara yol açabilir, korneada kırma bozuklukları oluşur
Kornal opasite: Normalde transparan olması gereken korneanın enfeksiyona veya doku kayıpların gelişmesine bağlı nokta şeklinde matlaşmasıdır. Görmede halkalar (halo), ışığa bakmada hassasiyet ve kayıplar oluşur.
Koroid: Retina ile skleranın arasında kalan damar yönünden zengin bir tabakadır. Görmede çok önemli görev yapan retina pigment epiteli ile fotoreseptör tabakasının beslenmesi buradan olur. Bazen bu tabakadan yeni damar oluşumları (koroidal neovaskülarizasyon) ortaya çıkarak retinada ciddi hasarlar oluşabilir.
Kör nokta: Normal göz anatomisinde retinada görme sinir başının bulunduğu yerde (optik disk) ışığı algılayan fotoreseptör hücre tabakası bulunmadığından burada görüntü oluşamamakta ve görme alanında bu bölge kör nokta olarak algılanmaktadır. Ancak normalde iki gözle görme eylemi yapıldığından (binoküler vizyon) pratikte bir gözün doğal kör noktası diğer sağlıklı gözün ışığı algılama yeteneğiyle telafi edilir ve kör nokta sorunu yaşanmaz.
Ksantalezma: Alt kapak derisi üstünde küçük noktalar veya plaklar tarzında sarsımsı renkli kabarıklaşmalardır. Çoğu olguda kişide kan lipidlerinin yüksek olduğu gösterilmiştir.
Kullan at lensler: Teknik olarak kısa süre kullanıma izin verilecek tarzda üretilen lenslerdir
Kuru göz sendromu: Göz yaşı üretimine veya kalitesine bağlı kornea ve konjunktivanın kuru kalması halidir. Hastaya oldukça sıkıntı veren bu durum tedavi edilmediğinde ciddi hasarlara yol açar
Lakrimal Bez: Orbitanın lateral üst bölgesinde yerleşik gözyaşı üreten badem şeklinde yardımcı organdır.
LASIK: İsmini “LAser in SItu Keratomileusis” den alır. Korneanın optik gücünü değiştirmek maksatıyla yapılan refraktif cerrahi yöntemidir. Önce korneadan disk şeklinde bir katman (flap) kaldırılır. Ortaya çıkan tabakaya (stroma) yeniden şekil verilir. Bu yöntem miyop, hipermetrop ve astigmat hastalar için uygulanabilir.
Lens dislokasyonu: Göz içindeki lensin tam ya da kısmi yer değiştirmesi durumudur. Bazı genetik hastalıklarında izlenir. Bazen travma sonrasında ortaya çıkar. Bulanık görme, çift görme izlenir. Ayrıca bu kişilerde glokomda ortaya çıkar.
Lökokori: Göz bebeğinin beyaz renkte görülmesidir. Doğuştan glokom hastalarında, retinoblastomda ve prematürite retinopatisinde bu bulgu izlenir. Yetişkinlerde ise bu kataraktı işaret eder.
Limbus: Kornea ile skleranın birleştiği alana denir.
Lütein: Gözü serbest radikallerin zararlarından koruduğu düşünülen antioksidan bir maddedir. Maküla dokusunda yüksek miktarda bulunduğu gösterilmiş olup maküla dejenerasyonunu önlediği veya geciktirdiği belirtilmektedir.
Makula: Merkezi görmeyi sağlayan retina üzerinde bulunan en merkezi alandır.
Mikroftalmus: Dğuştan bir bozukluğa bağlı olarak göz küresinin olması gerekenden küçük boyutlarda bulunmasıdır.
Miyopi: Göze ait kırma kusurudur. Göze gelen ışınların retina önünde odaklanması sonucunda bulanık görme oluşur . Bu kişiler uzağı net göremezler. Miyopinin tedavisinde kalın kenarlı –içbükey- camlar kullanılır.
Neovaskülarizasyon: Anormal yeni damar oluşumuna denir. Genellikle retina altında koroid bölgesinde veya iriste görülür. Yaşa bağlı maküla dejenerasyonunda ve diyabetik retinopatide neovaskülarizasyona rastlanır.
Nistagmus: Göz küresinin istemsiz olarak ritmik hareket göstermesidir. Hareketler yukarı-aşağı veya sağa-sola olabilir.
Oftalmoskop: Başta gözün arka kısmı (fundus) olmak üzere gözün içini muayene etmeye imkan veren bir ışık kaynağı ile çalışan ve mercekle görüntüyü büyüten cihazdır.
Optik disk: Göz dibinde (fundus) retinal liflerin göz siniri (optik sinir) yaparak göz küresini terk ettiği bölgeye verilen addır. Bu bölgede ayrıca retinal arter ve ven giriş çıkışı olur.
Optik sinir: Gözün algıladığı ve elektrik sinyallerine dönüştürdüğü görüntüyü beyine taşıyan sinirin adıdır.
Perimetri: Gözün görme alanını ölçmek için kullanılan cihazdır.
Periferik görme: Görme merkezi çevresinden gelen ışınların oluşturduğu görmeye verilen addır.
Pinguekula: Gözün dışı yüzünde limbus denen kornea ile skleranın birleşme bölgesine yakın alanda konjunktiva altında kollajen dokusunun dejenere olması sonucunda oluşan sarı-kahverengi birikintidir.
Progresif lens: Tek bir lens üzerinde uzak ile yakın mesafeyi geçişlerde sorun yapmadan gösterebilen optik üründür.
Pitergium: Bulbar konjunktivada üçgen biçimde bağ dokusu gelişimidir. Bu lezyon kornea üzerine doğru ilerleme ve görmeyi engelleme eğilimi gösterir. Sebep olarak güneş ışığına uzun süreli maruz kalmak gösterilir. Küçük bir cerrahi müdahale ile lezyon çıkarılır.
Pitozis: Üst göz kapağının düşmesi durumudur. Doğuştan olabileceği gibi beyin sinirinin paralizine bağlı da gelişebilir.
Presbiyopi: Yaşlanmaya bağlı lensin gün içinde yakın ile uzağa peşi sıra bakarken uyum (akomodasyon) yeteneğini tam gösterememesine bağlı görme bozukluğudur.
Punktum Tıkaçı: Kuru göz hastalığında gözün ürettiği gözyaşını kornea üzerinde daha uzun süre tutabilmek için nazolakrimal kanal ağzındaki drenajı kapatmaya yarayan kauçuk tıkaç.
Pupil: Göz bebeği. İrisin ortasında kalan ve ışığın gözün içerisine girebildiği aralıktır.
Refraksiyon: Göze gelen ışığın retinada odaklanması için başta kornea, daha sonra lenste olmak üzere kırılma işlemidir.
Refraksiyon kusuru: Gözün normal ışık kırma yeteneğinin oluşmamasına bağlı görme bozukluğunun izlenmesidir.
Retina dekolmanı: Retinanın altındaki pigment epitelinden ayrılmasıdır.
Retinoskop: Göze gönderilen ışığın göz dibinden yansımasını değerlendirerek gözün kırma kusurunu ve derecesini tayin etmeye yarayan bir alettir. Gözdeki yansımanın kaybolması için hastaya değişik lensler uygulanır ve bu şekilde en doğru gözlük numarası saptanır. Hastanın vereceği yanıtlarından bağımsız objektif bir yöntemdir. Ancak bu ölçüm diğer yöntemlerle de desteklenmelidir.
Rodlar: Çomak da denilen gözün fotoreseptör hücreleridir. Düşük kaynaklı ışıkta çalıştığından karanlıkta görmeyi sağlar.
Santral görme: Gözün en detaylı ve renkli görmesinin sağlandığı küçük bir alandır. Bu bölge anatomik olarak retinanın çok önemli yeri olan maküla bölgesine karşılık gelmektedir.
Santral retinal arter: Retinanın vitreye bakan (iç yüzde) üçte ikisi kalınlığındaki tabakayı besleyen, göze optik diskten giren, oftalmoskopik incelemede rahatlıkla izlenebilen gözün önemli bir atar damarıdır. Optik disk bölgesinden sonra sağa sola ve yukarı aşağı dallar vererek göz içine dağılır.
Santarl retinal ven: Retinada dolaşan kanı toplayarak göz dışına çıkaran toplar damardır. Gözü aynı santral retinal arterin göze girdiği optik disk bölgesinden terk eder.
Siliyer cisim: İris ile koroid arasındaki kısımdır. Görevi lensin şekil değiştirmesi için lensi tutan liflere hareket verir (akomodasyon), göz içi sıvısının salınımını gerçekleştirir.
Sikloplejik refraksiyon: Lensi tutan liflerin kasılmasını sağlayan ve böylece lensin kırıcılığını değiştiren siliyer kasların damlatılan ilaç yardımıyla geçici olarak felç edildiği (lensin kırma etkisinin geçici olarak hariç tutulduğu) bir muayene yöntemidir.
Schlemm kanalı: Göz içi sıvısının dışarı atılmak (drenajı) üzere trabeküler ağdan emilerek toplandığı kanala verilen addır.
Sklera: Göz küresinin en dış tabakasını oluşturan, dışarıdan bakıldığında konjunktiva altında beyaz renkli izlenen, ön tarafta kornea ile devam ederken gözün arkasında göz sinirinin ve damarlarının girip çıkmasına imkan veren gözün bütünlüğünü sağlayan bir tabakadır.
Sklerit: Skleranın iltihabıdır. En sık nedeni otoimmün hastalıklardır.
Skotom: Görme alanının bir kısmının kaybolması, kör noktaya dönüşmesi halidir.
Sjögren Sendromu: Ağız ve göz kuruluğu şikayetlerinin izlendiği bir otoimmün hastalık
Snellen Kartı: Görme keskinliğini ölçmek için kullanılan üzerinde büyükten küçüğe doğru sıralanmış harf ve şekiller bulunduran bir testtir.
Strabismus: Şaşılık. Ekstraoküler kaslar arasındaki uyumsuzluğa bağlı göz bakışlarının farklı izlenmesidir.
Suni gözyaşı: Gözü ısıtlatmak, rahatlatmak ve dış tahrişlerden korumak için göz yaşının doğal kimyasına uygun olarak hazırlanmış yapay göz damlalarıdır. Eczanelerde reçeteli veya reçetesiz olarak satılmaktadır.
Şalazyon: Göz kapağındaki meibomian bezinin kütle oluşturur biçimde iltihaplanmasıdır. Bu iltihaplanma zamanla geçse de bazı durumlarda küçük cerrahi müdahale gerekebilir.
Tam Görme (20/20): Normal görme için kullanılan terim. Görmesi normal olan kişilerin belirli mesafeden rahatlıkla gördüğü harfleri test yapıldığı kişi de rahatlıkla görebiliyorsa, o kişinin yirmide yirmi görmesi var demektir.
Tonometri: Göz içi basıncının ölçülmesidir
Trabeküler ağ: İris ile sklera arasındaki bölgede gevşek ağ şeklindeki dokudur. Buradan aköz humor denilen göz içi sıvısı drene olur.
Trifokal: Bir gözlük camı içerisinde üç farklı kırma gücüyle lensin bulunmasıdır.
Uvea: İris, siliyer cisim ve koroidden oluşan gözün damar ve pigment bakımından zengin tabakası.
Uzun kullanım süreli kontakt lens: Bir defa takılıp ay sonuna kadar gözden çıkarılmayan lenslerdir.
Yabancı cisim: Göze ait olmayan üzeyinde veya içinde bulunan maddelere verilen genel addır. Konjunktiva veya kornea yüzeyinde bu tür madde varlığında gözde rahatsızlık, ağrı, kızarma, yaşarma, sık kırpma, bulanık görme, ışığa hassasiyet ortaya çıkar.
Yabancı cisim hissi: Gözde yabancı madde varmış hissi ve buna bağlı şikayetlerin tarifidir.
YAG laser: Dokularda delik açma veya dokuları parçalama maksatıyla geliştirilmiş laser cihazı.
Yasal Körlük: Görmenin %10’un (20/200) veya bu seviyenin daha altına düşmesi durumu.
Zonül: Göz içindeki lensin asılı kalmasına imkan veren bağ dokusu lifleri.