Göz küresi 2.5 cm çapında küre şeklinde küçük bir organ olmasına rağmen görme gibi çok önemli bir duyu fonksiyonunu yerine getirir. Gözün dışa bakan yüzeyinde kırıcılığı artırmak amacıyla mevcut olan bombelik dikkat çekicidir.
Göz vücudumuzda aynı bir fotoğraf makinesi gibi görev yapar. Sahip olduğu göz bebeği (pupil) ve göz içi merceği (lens) sayesinde objelerden gelen ışığı gözün arka kısmındaki retinada toplar. Fotoğraf makinesinin resim oluşturması gibi retina da bünyesinde bulundurduğu hücreler sayesinde görüntüyü oluşturur ve bunu optik sinir sayesinde beyine taşıyarak görme algımız sağlanmış olur.
Orbita gözün kafa tası kemiği içinde yerleştiği ve bu sayede koruduğu boşluğa denir. Bu bölgeyi yapan kemikler üstte alın (frontal) kemiği, iç yüzde burun (nasal) kemiği, dış yüzde şakak (temporal) kemiği ve altta elmacık (maksiller) kemiğidir.
Orbita içinde göz küresinin etrafında bağ, yağ ve kastan oluşan destek dokuları vardır. Ayrıca üst göz kapağının altına gelen bölgede orbita içinde gözyaşı bezleri (lakrimal bezler) bulunur. Bu bezler gözün ıslaklığını ve kayganlığını sağlayan gözyaşını üretirler. Gözyaşı gözün yüzeyinde belli bir süre kaldıktan sonra gözün iç (nazal) kısmında her iki kapağın birleştiği bölgede (kantus) lakrimal kanallar yardımıyla burun boşluğuna taşınır.
Göz küresinin hareketi orbita içinde ve göz küresinin etrafında bulunan altı adet ekstraoküler kas sayesinde gerçekleşir. Bu kasların dördü rektal göz kası olup gözü yukarı, aşağı, dışa ve içe; ikisi ise oblik göz kası olup göze çapraz hareketler sağlar.
Göz küresinin dışında manto gibi saran sert bir kabuk mevcuttur. Bu kabuğun gözün dış yüzüne bakan kabarık ve ışık geçirgen olan tabakasına kornea, onun dışında kalıp %80’ini oluşturan beyaz renkli kısmına ise sklera adı verilir.
Kornea gözün ön yüzünü yapan ve dışarıyla en fazla temasta bulunan tabakasıdır. Burası o kadar şeffaftır ki, dışarıdan bakıldığında çok kolay hissedilmeyebilir. Kornea’nın bu özelliği ışığı kayıba uğratmadan içeriye gönderme imkanı verir. Kornea yüksek değerde ışık kırma yeteneğine sahiptir. Kontakt lens kullanan kişilerin taktıkları lensin oturduğu yüzey korneadır.
Sklera yumurta kabuğu gibi gözün kornea dışında kalan tüm dış yüzeyini örten ve koruyan sert bir tabakadır. Skleranın dış yüzeyinde sayıca altı adet olan göz dışı kaslarının yapışma yerleri mevcuttur. Bu kaslar göze yapması gereken tüm hareketleri sağlatır.
Koroid göz küresi kabuğunun orta tabakasına oluşturur. Koroid skleranın altında yani gözün iç kısmında bulunur. Bu tabaka damardan zengin olup gözün ön yüzüne bakan tarafta bulunmaz, sadece beşte üçlük arka kısmını yapar. Koroid göz tabakasının en içte olan ışığa hassas retina tabakasıyla komşuluktadır. Koroid gözün ön tarafa bakan kısmında devamlılığını iris ve siliyer cisim ile yapar.
Göz kapakları göz küresinin parçası olmamsına rağmen gözün korumasını gerçekleştiren önemli yapılardan biridir. Göz kapakları altında kas ve gevşek bir bağ dokusu bulunur. Yüzeyini oldukça ince ve katlanabilen bir deriyle kaplar. Kenarında bir takım salgı bezleri de ihtiva eden kirpikler bulundurur.
Gözü ışık ve çeşitli mekanik hasarlardan korumak olan göz kapağının bir görevi de gözün net görmesinden sorumlu olan gözyaşı film tabakasının oluşmasında gerekli olan yağ ve mukus salgısını oluşturmaktır. Göz kapakları kırpıldığında gözyaşı yüzeyde dağılarak ince bir gizyaşı film tabakası oluşturarak gözün nemli kalıp rahat hareket etmesine imkan verir.
Kirpikler kapak kenarlarında yer alan kıllar olup göze toz benzeri partiküllerin ulaşmasına, ışığın belli oranda gölgelenmesine yardımcı olur.
Lakrimal bezler diye de adlandırılan gözyaşı bezleri her iki gözün üst dış segmentinde kaş çizgisinin altında orbita içinde bulunur. Buradan salınan gözyaşı su zamanla tüm göz yüzeyine yayıldıktan sonra gözün buruna bakan iç köşesindeki delikten emilerek lakrimal keseye, oradan da nazal kanala ilerler. Böylelikle buharlaşmadan göz yüzeyinde kalabilen gözyaşı belli bir süre sonra burun boşluğuna dökülmüş olur.
Gözyaşı kornea üzerinde ince bir film tabakası oluşturur. Bu yapıya gözyaşı filmi denir. Bu ince fimin kendi içinde 3 katmanı bulunur. Dışyüzde lipid katmanı, ortada su katmanı ve korneaya bakan iç yüzde mukus katmanı bulunur.
Gözün iki boşluğu vardır. Birisi ön boşluk dğeri ise arka boşluktur. Gözün ön boşluğu iki ayrı kamaradan oluşur. Önde kornea ile iris arasında kalan ve arkaya göre daha geniş olan ön kamara; arkada kaln ise arka kamaradır.
Gözün ön kamara açı kornea ile irisin birleşmesinden oluşur ve bu köşede trabeküler ağ bulunur. Aköz humör de denilen göz içi sıvısı trabeküler ağ denilen bu bölgeden gözün dışına küçük kanallarla boşalarak gözü terk eder. Eğer söz konusu drenaj olmazsa gözün içindeki basınç çok yüksek değerlere çıkarak optik sinir hasarına ve buna bağlı görme kayıplarına yol açacaktır.
İris gözün dışarıdan da görülen renkli kısmıdır. Bu rengi veren irisin yapısına ait bağ dokusundaki pigment hücrelerinin sayısı ve dağılımıdır. Az pigment varlığı gözü açık gözlü yaparken, fazla miktarda olması koyu renkli yapmaktadır. İris tıpkı fotoğraf makinesindeki diyafram gibi göze giren ışığın miktarını ayarlar. İrisin ortasındaki koyu alana gözbebeği (pupil) denir ve ışık buradan gözün içine girer. Bu mesafenin büyüklüğü 2 milimetre ile 8 milimetre arasında değişir. Karanlıkta genişleyen pupil maksimum genişliği ile en dar olduğu zamana göre 30 misli miktardaki ışığın girmesine izin verir. İrisin bu işi yapması için yapısında iki tür kas bulunur. Bunlardan birisi dilatör kastır. Bu kas görev yaptığında iris yüzeyi azalır, göz bebeği büyür ve bol miktarda ışık girişi sağlanır. Diğer kas sfinkter kasıdır. Bu kas çalıştığında tam tersi iris yüzey alanı artar, göz bebeği küçülür ve gözün içerisine daha az ışık girer. Arka kamara iris ile göz içi lensinin arasında kalan içi göz içi sıvısı (aköz humor) ile dolu boşluktur. Göz içi sıvısının görevi korneayı ve lensi beslemektir.
Göz içi lensi oldukça berrak ve esnek bir yapıya sahiptir. İris ve pupilin hemen arkasında yer alır. Lens adına siliyer cisim denilen ve kas lifleri bakımından zengin olan halka şeklindeki bir yapı sayesinde göz içinde asılı olarak bulunur. Lensin şekil değiştirme yeteneği siliyer kasların görev yapmasıyla ilişkilidir. Bu kasların kasılması ile lenste şekil değişikliği meydana gelir. Lensin taşıyıcı lifleri gevşediğinde lens kalın ve daha konveks bir şekil alarak yakın objelerin odaklanmasını sağlar
Vitreus boşluğu retinanın önünde lensin arkasında bulunur. Yaklaşık 4 ml hacmindeki bu boşlukta jelimsi bir sıvı bulunur. Bu jel görmenin gerçekleşmesi için optik sistemin ışık geçirgenliğini koruyarak göz küresine şekil kazandırır ve retinanın anatomik bütünlüğüne yardımcı olur. Vitreusun yapısını kollagen fibriller ve hyaluronik asit oluştururken, retinaya bakan çok ince korteks bölümünde içerdiği çok az sayıdaki halositler dışında hiçbir hücre bulundurmaz.
Retina gözün en iç tabakasında sahip olduğu fotoreseptör özelliğiyle optik enerjiyi algılayan ve onu elektrik sinyallerine çevirerek beyine aktaran gözün önemli bir yapısıdır. Retinanın sahip olduğu yüzey alanı 1200 milimetre karedir. Retina kapladığı alan olarak gözün iç yüzünde önde ora serratadan başlar arkada optik sinirin olduğu yere kadar devam eder. Katmanlar olarak komşuluğunda iç (üst) tarafta vitreus korteksi; dış (alt) tarafta ise sırasıyla Bruch membranı ile koryokapilleris ve koroid yer alır.
Retina tabakasının en altında tek sıra altıgen biçimde retina pigment epitelyum (RPE) hücreleri vardır. Bu hücrelerin görevi ışık saçmalarını resorbe etmek ve fotoreseptör hücrelerine görme kimyasında görev yapması için A vitamini sağlamaktır. Bu epitel tabakasının üzerinde sinir kökenli değişik hücrelerden oluşan çok katlı nörosensoriyel tabaka mevcuttur. Nörosensoriyel tabakanın en önemli hücreleri birer retinal fotoreseptör hücre olan rodlar (çomaklar) ve konlar (koniler) dır. Rod hücrelerinde 500 nm dalga boyuna duyarlı rodopsin denilen bir pigment bulunur. Rodopsin karanlıkta görmeden sorumludur. Konlar da ise adına opsin denilen duyarlı olduğu dalga boyu farklılığına bağlı olarak üç farklı pigment bulunur. Bu farklı opsinler kırmızı ( 564 nm), yeşil (533 nm) ve mavi (437 nm) dalga boyundaki ışığın varlığında aktive olurlar.
Tüm retinada 5 milyona yakın kon, 100 milyona yakın kon olduğu düşünülmektedir. Nörosensoriyel retinada fotoreseptör hücreleri dışında sinir liflerini oluşturan ganglion hücreleri ve aracılık görevi yapan bipolar hücreler vardır. Bipolar hücreler adı üzerinde iki ucu olan hücreler olup değişik fotoreseptör hücrelerinden aldığı elektriksel sinyali ganglion hücresine aktarırlar. Gözün retinasında ışık enerjisinden elektrik enerjisine dönüşen bilgi sinir liflerinin uzantısı olan optik sinir vasıtasıyla beyinin oksipital korteksine taşınırlar. Optik sinirin gözü terk ettiği alan optik disktir. Burada sinirin göz küresine çıkmasına izin vermesi için göz küresinin kabuğunu oluşturan sklera delikli bir hal alarak aralarından optik sinir liflerin çıkışına izin verir.
Retinanın dışı yüzdeki komşuluğunda retina pigment epitelinin hemen altında Bruch Membranı izlenir. Bu zar retina ile koroid tabakasını ayırır. Yaşlanma sonucunda adına drusen denilen madde birikimleri bu membran üzerinde olmaktadır. Ayrıca koroid bölgesinde yeni damarlar (koroidal neovaskülarizasyon) oluştuğunda buranın yapısı bozulur ve üreyen damarlar retinayı hasara uğratır.
Retina anatomik olarak merkezi retina ve periferik retina olarak iki kısıma ayrılabilir. Merkezi retinaya makula denilir. Oftalmoskopla göz dibine bakıldığında veya çekilen fundus fotografı incelendiğinde makula optik sinirin kenarında yaklaşık 6 mm çaplı bir sarı alan olarak görülür. Burası merkezi (santral) görmeden sorumludur. Aynı zamanda hassas görme ve renkli görme yine ağırlıklı olarak burada oluşur. Makulaya bu hassas görmeyi kazandıran en ortasında bulunan 1.5 mm çaplı fovea bölgesi ile onunda daha ortasında bulunan 0.4 mm çaplı foveola bölgesidr. Çok hassas bu bölge özellikle renkli görmenin sağlandığı alandır. Fovea çukurluğunun kenarlarına clivus denir. Foveanın 0.4-0.5 mm lik merkez alanında kapillerler yoktur. Beslenmesi sadece koroiddendir. Foveada bulunan fotoreseptörler daha çok konilerdir.
Retinanın damar bakımından kanlanması iki taraftan olur. Retinanın dış üçte biri koroid bölgesinin retinaya bakan dış yüzünde bulunan koryokapillaristen; iç üçte ikisi ise retinal arterden beslenir. Retina damarları saydam olduklarından oftalmoskop muayenesinde içlerindeki kanın görülmesinden dolayı kırmızı renktedir. Arter duvarı venanınkinden kalın olduğundan rengi daha soluktur. Işığın damar duvarından yansıması özellikle arterde beyaz bir çizgi şeklinde refle oluşmasına neden olur. Arteriyoskleroz gibi damar duvarının kalınlaştığı olgularda refle artması gözlenir. Hastalığın ilerlediği olgularda damar içindeki kan görülmez ve kalınlaşmış damar duvarının yansıttığı ışık, arterin bakır veya gümüş tel görünümü olmasına neden olur.