Please enable JS

Glokom

Tanımı Klinik Önemi Sebepleri ve Risk Faktörleri Bulguları Testleri ve Tanısı Tedavisi

Glokom

Tanımı Klinik Önemi Sebepleri ve Risk Faktörleri Bulguları Testleri ve Tanısı Tedavisi

Glokom nedir? ( Göz Tansiyonu nedir? )

Göziçi basıncın artmasına bağlı görme sinirinin hasarına glokom adı verilir. Her ne kadar glokomun oluşması için yüksek göz içi basınç gerekse de, ne kadar bir basıncın glokoma yol açacağı kesin değildir. Bu değer kişiden kişiye değişebilir. Ancak genel bir bilgi olarak göz içi basıncının 20 mm civa basıncının üzerinde bulunması çoğunlukla glokom lehindedir. Ancak sadece göziçi basıncının yüksek bulunması glokom teşhisi için yeterli değildir; göz dibindeki görme sinirinin hasarı şarttır. Eğer göz içi basıncı normalden yüksek ancak göz dibinde hasar mevcut değilse bu duruma oküler hipertansiyon denir.

Göz içi basıncını ve glokomu anlayabilmek için göz içi sıvısının dinamiğini bilmek gerekir. Göziçi dokularının beslenmesi için gerekli olan göz içi sıvısı ön kamara denilen gözün ön kısmında bulunur. Ancak bu sıvının göz içine düzenli üretimi ve salınımı arka kamaradaki dokulardan gerçekleşir. Salınımı takiben pupil denilen göz bebeği boşluğunu geçerek arka kamarayı terk eder ve asıl yeri olan gözün ön kamarasına geçer. Burada dolaşımda belli süre kalan göz içi sıvısı daha sonra gözün renkli tabakası olan iris ile gözün saydam tabakası olan korneanın iç yüzde birleştiği açı denilen trabeküler kanallardan düzenli olarak emilir.

Bazı durumlarda göz içi sıvısının dışarı boşaltan kanallarda yapısal bir daralma veya tıkanıklık oluşur. Bu durumumda göz içi sıvısı istenilen düzeyde drene olamaz. Buna bağlı olarak göz içi sıvısı artar ve göz içi basınç yüksekliği oluşur. Yükselen bu basınç göz içinde yayılarak en hassas olduğu gözün arka kısmında görme sinirlerinde zamanla bir hasar oluşturur. Bu hasar görme alanında kayıp anlamına gelir.

Batı ülkelerinde glokom körlüğe sebep olan nedenlerin başında gelir. Her yaşta olabileceği gibi kırk yaşından sonra glokom daha sık görülür. Hastalığın ortaya çıktığı her 20 kişiden birinde kalıcı görme kaybına ve total körlüğe rastlanır. Erken tanı sayesinde görme kayıpları engellenebilir.

Glokom sinsi bir hastalıktır,çok bulgu vermeden yavaş yavaş ilerler. Eğer bir kişinin görmesinde bulanıklaşma veya gözünde şiddetli bir ağrı varsa ya da ışığa baktığında etrafında gökkuşağı gibi hareler görüyorsa bu kişinin vakit kaybetmeden bir göz doktoruna gitmesi gerekir.

Her tip glokomda görme kaybını korumak için göz muayenelerini düzenli sürdürmek ve düzenli tedavi almak önemlidir. Bazı glokom hastaları şikâyetleri olmayınca ilaçları kesebilmekte ya da unutabilmektedir. Glokom hayat boyu devam edecek bir hastalıktır. Dolayısıyla ilaçların göz içi basıncı kontrolü sağlandığı sürece, ömür boyu kullanılması gerekmektedir. Tedavi bazen yetersiz kalabilir ve tedavinin tekrardan düzenlenmesi gerekir. Bu nedenle düzenli kontroller çok değerlidir.

Yapılan tedaviyle görme kaybını yavaşlatır ve durdurur. Ancak unutulmaması gereken glokomdan kaynaklanan oluşmuş doku zararlarının geri döndürülemeyecek olmasıdır.

Glokom tipleri nelerdir?

Açık açılı glokom en yaygın glokom çeşididir. Glokomların %85-90'ı bu tiptedir. Tipik olarak başlangıç evresinde hiç bir belirti yoktur. Göz içi basıncı yavaşça yükseldiği için belirtiler yavaş bir şekilde baslar. Görme yavaş yavaş kaybedildiği için geç dönemlere kadar hasta bunun farkına varmayabilir. Görme kaybının farkına varıldığı zaman da hasar kalıcı hale gelmiştir.

Glokomlu hastaların %5-10 kadarını oluşturan dar açılı glokomda ise şikayetler hızlıca ortaya çıkar. Hastalar bulanık görme, şiddetli göz ağrısı, başağrısı, ışığın etrafında gökkuşağı hareleri, mide bulantısı ve kusma tariflerler. Bazen tıkanıklık çok hızlı gelişir, göziçi sıvısı gözü terk edemez, göz tansiyonu hızlaca yükselir ve akut glokom krizi gelişir. Bu göz sağlığı için acil bir durumudur. Eğer bu hastalar hemen tedavi edilemezse körlükle sonuçlanabilir. Maalesef dar açılı glokomunun üçte ikisi akut bir krizin yaklaştığının hiçbir uyarıcısı olmaksızın ilerler.

Doğuştan glokomda ise bebeklerin gözlerinin saydam olması gereken kornea tabakasında bulanıklık, sürekli göz yaşarması ve korneanın çok aşırı büyümesi gibi belirtiler görülür.

Glokom gelişimi için risk faktörleri nelerdir?


• 60 yaş ve üstü
• Yüksek göz tansiyonu,
• Aile fertlerinde glokom öyküsü bulunması,
• Miyopi ya da hipermetropi
• Geçmiş göz yaralanmaları,
• Steroid kullanımı,
• Diyabet ya da migren baş ağrısı gibi diğer sağlık problemleri.

Tedavi kararı verilmeden önce hastaların risk faktörleri gözden geçirilmelidir. Çünkü ikincil glokom denen olgulara göz travması, hipertansiyon, diyabet, steroid kullanımı gibi hastalıklar veya durumlar sebep olur.

Glokom hastalarının tanı ve takibi nasıl yapılır?

Hastaların çoğunun yakın takibi ve sık göz içi basıncı ölçümü gerekir. Düzenli göz muayenesi olası optik sinir hasarına ait belirtilerin erken tespitinde ve görme kayıplarının engellenmesinde yardımcı olur.

Görüntüleri beyne ileten optik sinir pek çok sinir lifinden oluşur. Bu yapı çok sayıda teli bünyesinde bulunduran bir elektrik kablosu gibidir. Glokom optik sinir fiberlerine zarar vermeye başladığında hasara uğrayan liflerin görev aldığı bölgelerin karşılığı olan görme alanında karanlık noktalar oluşur. Gündelik hayatta bu noktalar hastalar tarafından çok kolay fark edilmezler. İlerleyen durumlarda karanlık noktalar birleşir ve optik sinirin tamamıyla hasar görmesiyle körlük ortaya çıkar.

Düzenli olarak göz uzmanınıza muayene olmak glokomu teşhis etmede en iyi yoldur. Glokomun beş temel testinden ilk ikisi her muayenede mutlaka yapılır

Tonometri testi göz içi basıncını ölçülmesidir. Pratikte iki farklı yöntem uygulanır. Bunlardan birinde göz damlayla uyuşturulur ve hastanın gözüne bir alet değdirilerek mekanik olarak ölçüm yapılır. Diğerinde ise göze bir şey damlatılmadan ve deydirilmeden hava püskürtülülerek ölçüm yapılır.

Oftalmoskopi gözün içi ile özellikle arka kısmını ve optik sinirleri muayene etmekte kullanılan bir yöntemidir. Bu muayene için adına oftalmoskop denen ucundan ışık yayan ve içindeki mercek sistemiyle gözün yapılarını büyülten bir cihaza ihtiyaç vardır. Yapıları daha net görebilmek için oftalmoskopi işleminin karanlık bir ortama yapılması tercih edilir.

Perimetri testine görme alanı testi de denir. Bu test sırasında hastadan doğrudan karşıya bakması istenir. Bu esnada görme alanın çevresinde çeşitli hareketli ışıklar belirir. Hasta saptaya bildiği ışıklar kaydeder. Bu test sayesinde hastanın görme alanının haritası çıkarılır.

Gonioskopi iris ile korneanın buluştuğu bölgeyi görmeyi sağlayan bir yöntemidir. İçinde belli açılarla yerleşmiş aynalar ve mercekler bulunduran bir aletle yapılır. Bu alet gözün yüzeyine yerleştirilir ve gözün ön kamera denen kısmındaki açıyı oluşturan iris ile kornea birleşme noktaları değerlendirilir. Ağrısız bir testtir ve glokoma sebep olan açı değişiklikleri bu yöntemle saptanır.

Optik koherens tomografi ( OCT ) ışık dalgaları kullanarak retinanın ve optik sinir liflerinin görüntülenmesini sağlayan ve yan etkisi olmayan bir tetkiktir. Göz tomografisi olarak da bilinmektedir. OCT ile optik sinir liflerindeki hasar erken dönemde tespit edilebilmektedir.

Bu testlerin hepsi herkes için gerekli olmayabilir. Mevcut durumdan oluşabilecek sapmaları takip etmek için düzenli aralıklarla tekrarlanmalıdır.

Glokomun tedavisi nedir?

Glokom genellikle göz damlalarıyla kontrol edilir. Glokomda ilaç tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler sağlanmış, etkili yeni ilaçlar tedavinin başarısını büyük ölçüde artırmıştır. Bu damlalar gözde üretilen sıvının miktarını azaltarak ya da drenajını arttırarak veya her iki etkisiyle birlikte göz tansiyonunu düşürür. Bu damlalar görmeyi korumaya yardımcı olur. İlaç tedavisinde önemli olan hastanın ilaçları sürekli olarak düzenli kullanmasıdır. Nadir durumlarda oral yoldan ilaç tedavisi uygulanır.

Ancak bazı durumlarda bu tür ilaçlar istenmeyen etkilere sebep olabilir. Örneğin zaman zaman gözde batma ya da kaşınma, gözün beyaz kısmında ya da gözün kapağı ve çevresinde ciltte kızarıklık, nabızda ya da kalp atışında değişiklik, kişinin istek ve hareketlerinde azalma, nefes almada zorluk çekme (özellikle astımı olan kişilerde), ağız kuruluğu, tad almada değişiklik, baş ağrısı, bulanık görme, gözün renkli tabakasında (iris) renk değişikliğine sebep olabilir. Bu nedenle bu ilaçları kullanan hastaların dikkatli olmaları ve şikayetleri olduğunda hekimlerine hızlıca iletmeleri istenir.Bazen bu tür ilaçlar diğer ilaçlarla etkileşebilir. Bu yüzden hastalardan kullandığı göz ilaçları ile birlikte diğer diğer ilaçlarının da listelemesi beklenir.

Göziçi basıncını düşüren göz damlalarından istenilen sonuç alınamazsa, lazer ve cerrahi tedavi uygulanır ve hasarın ilerlemesi durdurulmaya çalışılır.

Bu durumda ilk başvurulan yöntemlerden biri laser trabeküloplastidir. Bu yöntem muayenehane şartlarında uygulanır. Göz damlayla uyuşturulduktan sonra ön kamara sıvısının dışa akımının gerçekleştiği trabekülum denilen açı dokusuna laser uygulanır ve göz içi sıvısının drenajı sağlanır. İşlem sonunda hasta evine gidebilir. Laser trabeküloplastinin bazı gözlerde göz içi basıncının kontrolünde çok başarılı olmakla birlikte etkisi 2 – 3 yıl içinde azalabilmektedir. Laser tedavisiyle yanıt alınmadığı veya etkisinin kaybolduğu durumda cerrahi yöntemler uygulanır. Bunların başında trabekülektomi ameliyatı gelir. Ameliyatta açı dokusundan bir parça çıkarılarak sıvının uzun süreli drenajı hedeflenir. Ameliyat sonrasında ilaç tedavisi sürdürülmelidir. Bu ameliyatın göz basıncını düşürmedeki başarı oranı %70 cıvarındadır. Ancak belli bir süre sonra ameliyatla oluşturulan kanalda daralma meydana gelebilir, bu durumda ikinci bir ameliyat gerekir.

Tedavilere yanıt vermeyen bazı inatçı glokom türlerinde standart ameliyat teknikleriyle sonuç almak mümkün değildir. Bu tür durumlarda şant ameliyatı yapılır. Ameliyatta gözün ön kamarası ile göz dışı doku katmanları arasına yapay bir geçit vazifesi görecek valflı bir tüp yerleştirilir.